İktisadi kaynaklara basit bir el koyma faaliyetinden öte, bünyesinde birçok gayri insanî ve gayri ahlâkî anlayış ve uygulamaları barındıran, hatta çoğunlukla son derece masum yüzlerle takdim edilen ama tarihte hep var olmuş psikolojik, biyolojik, dinî ve kültürel sahalara yönelik katliamdır.
Sömürgecilik, sosyal fizyolojinin en karmaşık, en hassas olgularından biridir. Sömürgecilik bir ulusun genişleyici gücüdür. Mekân için dal budak salmasıdır. Arzın büyük bir bölümünün o ulusun diline, geleneklerine, ideallerine ve yasalarına boyun eğişidir.
Ölen, insanın bedeni, toplumun inanç, değer ve kültürü, en nihayet bizatihi insanlıktır. Yaşayan, yeni katliamlar için gerekli olan bahaneler, bitmez sömürü yolları ve sürekli büyümek üzere atılan vahşet tohumlarıdır.
İster eski isterse yeni tip olsun, sömürgecilik Avrupalılaştırma davasının bir yönünü oluşturmaktadır. Öyle ki bu zaman zaman kanlı ve karanlık, zaman zaman sinsi ve barışçı yollarla gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Bu bakımdan sömürgecilik, bir oluşu belirtmektedir. Sömürgecilik, bir doktrinin, hiç değilse fikri ve hissi bir tutumun adı olarak karşımıza çıkmaktadır. Irk, kavim, iktisat, siyaset ve ahlak gibi sebeplere dayanarak sömürgeleştirmeyi ve onun yol açtığı durumu haklı çıkarmaya çalışır.
Başka bir izahla sömürgecilik, daha güçlü milletlerin, hâkimiyeti altındaki daha zayıf olanlara uyguladıkları bir uluslararası iktisadî sömürü sistemidir. Bu sistemin işlerliği askerî baskı, ürün ve pazar kontrolü gibi yollarla sağlanabilir. Sömürgenin rolü, sömürgeci gücün düşük maliyetli üretim yapabilmesi için ona hammadde temin etmektir. Üretilen mallar ise, sömürgeyi de içeren dünya pazarında satılır. Sömürgeci ilişkide, sömürge ham maddelerini başkalarına satamaz ve bitmiş malları da sadece sömürgeciden satın almak zorundadır. Bu, sömürgeci güç için hem daha ucuz ham madde hem de esaret altına alınmış bir pazar temini demektir.
Ancak sömürgecilik faaliyeti bu kadar basit ifade edilebilecek bir olgu değildir. İktisadî kaynaklara basit bir el koyma faaliyetinden öte, bünyesinde birçok gayri insanî ve gayri ahlâkî anlayış ve uygulamaları barındıran, hatta çoğunlukla son derece masum yüzlerle takdim edilen ama tarihte hep var olmuş bir psikolojik, biyolojik, dinî ve kültürel sahalara yönelik katliamdır. Ölen insanın bedeni, toplumun inanç, değer ve kültürü, en nihayet insanlıktır. Gerek Selçuklu, gerekse Osmanlı Devleti birer dünya devleti olup sömürgeciliği ve asimilasyonu yapanları gördüğü hâlde bunu doğru bulmamış, adalet ve ahlâkı hâkim kılma hedefini benimsemişlerdi. Avrupalı emperyalist devletler ve eski Sovyet tipindeki adı veya işlevi imparatorluk olan yönetimler ise, dün de, bugün de kendi dışındakileri sömürmenin bilimini ve ideolojisini yapmakta ve uygulamaktadır.
Tarihçiler, genelde Avrupa, özelde ise İngiltere’nin sömürgecilik anlayışını üç tarihsel döneme ayırırlar;
1. Dönem; 17. yüzyılın sonlarından on dokuzuncu yüzyılın başlarına kadar devam eder ve Eski ya da Kolonyal Sömürgecilik olarak adlandırılır. Merkantilism ve Amerika kıtası başta olmak üzere Yenidünya’nın sömürge kolonisi haline getirilmesi süreci, bu dönemi en iyi şekilde karakterize eder.
2. Dönem; 1830’lardan 1880’lere kadar devam eder ve Serbest Ticaret Sömürgeciliği olarak isimlendirilir. Başta İngiltere olmak üzere sömürgeci devletler; Osmanlı, Çin ve İran gibi geri kalmış ve sanayileşmemiş devletleri, ekonomik bakımdan sömürge haline getirmesi süreci, bu dönemi en iyi şekilde karakterize eder.
3. Dönem; 1880’lerden 1940 lı yıllara kadar devam eder ve Yeni Sömürgecilik olarak adlandırılır. Ekonomik olarak sömürge haline getirilen ülkelerin bir süre sonra da siyasî olarak kontrol altına alınıp, ilhak edilmesi süreci, bu dönemi en iyi şekilde karakterize eder.
Kapitalizmin üç büyük dönemine (sermayenin birikimi, rekabet kapitalizmi, tekelci kapitalizm) kolonizasyonun üç merhalesi tekabül eder.
İlk dönemde, Avrupalı feodallerin ve bezirgânların kolonyal siyaseti hâkimdir. Bu kolonyalizm, Şöyle özetlenebilir: Daha zayıf kavimlerin altın ve gümüşlerine el koymak ve başka ülkelerden egzotik maddelerin benzerini temin etmek temel amaçlardır. Bunun için o ülkelerde ticarethaneler kurmak kâfidir.
İkinci dönemde, kolonyal teşebbüslerin amacı, en ileri Avrupa ülkelerinin ihtiyacı olan maddeleri deniz aşırı ülkelerde üretmek, kendi mamul maddeleri ve fazla tarım ürünleri için pazar bulmak, nüfus fazlasını boşaltacak topraklar elde etmek ve daha sonra da sanayileri için gerekli ham madde kaynaklarını sağlamaktır.
Üçüncü dönemde, kolonyal teşebbüslerin hedefi, yukarıdakilerden başka, on dokuzuncu asır sonundan itibaren sanayi Avrupa’sında kullanılabilir sermaye için ihraç bölgeleri sağlamaktır.
Sömürgeciliğin eski şekliyle, kolonyalizm olarak görüldüğü zaman şöyle bir tanım ortaya çıkmaktadır: Yabancı bir azınlığın yerli çoğunluğa empoze ettiği hâkimiyet. Yani bir kavmin başka bir kavme ait toprakları onun rızası olmadan işgal etmesi ve kendi yararına sömürmesidir. Kolonilere sahip olmak ve onları işletmek bu sermayelere yüksek kârlar sağlayacaktı. Böylece, dünyanın işgali tamamlanmış olur.
UHA Haber Merkezi - ÖZKAN KARACA
SON YAZILAR