29 Ekim 1923’ten 29 Ekim 2023’e…
100 yıl…
100.yıl…
Dile kolay.
Üzerinde yaşayıp soluk alıp verdiğimiz “vatan toprağında”, bir asır kadar önce yeni bir hayal, yeni bir toplumsal düzen tahayyül ediliyor ve bunun için de mücadele ediliyordu:
CUMHURİYET.
Türkiye siyaset kurumu içinde ve diğer farklı platformlarda ân itibariyle yurttaşı/vatandaşı olduğumuz için kıvanç duymamız gereken Türkiye cumhuriyeti hep iki kutup bağlamında; DEVRİM-KARŞI DEVRİM ideali ve vehmiyle sorgulanmış, tartışmaya açılmış- ama mesnetsiz bir şekilde- ve cumhuriyetin ilanından bu yana sarsılması için sarsabilmek adına da epeyce olumsuz teşebbüslere maruz kalmıştır, Rejim.
TÜRK DEVRİMİ, gerçekten de emperyalizme karşı kazanılan alanındaki ender savaşlardan bir tanesi idi.
Batının tüm aşağılık plan ve tertiplerine rağmen, Anadolu’nun azimli ve kahraman insanlarının hür ve onurlu yaşam ideali adına arkasında oldukları ATATÜRK’ÜN, emperyalist devletleri bozguna uğratarak, ülkesini onların altyapı ve üstyapı değerleriyle en baştan silbaştan yeni bir politik-toplum düzeniyle inşa etmesinin adıydı CUMHURİYET.
Bugün hâlen cumhuriyet rejimi üzerinden olumsuz manada tartışmalar ve hücumlar devam ettirilmekte. İçinde bulunduğumuz çağ açısından “anakronik” kaçan özlem ve yorumlarla Türkiye üzerinde emelleri olanların en büyük yanılgısı, tarihin geçmişe, yaşanana, denenene, ricat etmesinin mantıksızlığıdır.
Evet, bu doğrultuda…
Cumhuriyet ilanı bir dönemden, bir gelenekten kopuştur.
Neden?
Devrim, tabiatı gereği böyledir de ondandır.
Türk Dil Kurumunun internet sözlüğüne göre DEVRİM;
· Belli bir alanda hızlı, köklü ve nitelikli bir değişiklik.
Türk Dil Kurumunun internet sözlüğüne göre İNKILAP;
· Toplum düzenini ve yapısını daha iyi duruma getirmek için yapılan köklü değişiklik, iyileştirme.
Hal böyleyken hâlen ilerlemeye ve gelişmeye hizmet etmeyen, düşünsel yorum ve eylemler içinde olmak kime ve neye yarar, hangi karanlık odakların ekmeğine yağ sürer?
Herkesin kendi ferasetine bırakıyorum.
İlan edilen cumhuriyet, rejim olarak yönetimi bir soydan alarak, millete ve fert olarak yurttaşlara bırakıyordu/veriyordu. Bu bağlamda, cumhuriyet ile eşanlı olarak demokrasi ilkesinin de politik-toplumsal hayata/nizama eklemlenmesi, “olmaz ise olmazlardan” idi.
Cumhuriyet rejiminin, çağdaşlaşma aşamasına baş koyan uluslar/milletler indinde önemi, imparatorluk veya krallık gibi meşruiyet kaynağı iktidarın soylularda veya hanedanda tek elde toplandığı ve yine toplulukların, yığınların bir tek başlarına önem atfetmedikleri, yani insan olarak birey olarak değer görmedikleri tebaa statüsünden, “yurttaş” statüsüne çıkarılmasıdır.
Tüm bu değerlendirmeler ışında, Osmanlı İmparatorluğu’ndan Cumhuriyet Türkiye’sine geçiş, yukarıdaki sözlük anlamlarında ikrar edildiği üzere, birden bire ve bir kopuş ile vücut bulur. Tabii burada önemli olan reddiyeye meftun olmamaktır. Evet, Türkiye Cumhuriyeti yeni bir devlettir ama geçmişi vardır, bu devlet, geçmişten atiye tarihsel bağlarıyla ve kültürel birikimleriyle eklemlenecek ve hedef belirlenen istikâmete, “muasır medeniyete” şuurlu bir biçimde yol alacaktır.
100.yılında cumhuriyet hedeflediği noktaya gelmiş midir?
2002 yılından 2023 yılına değin 21 yıllık AK Parti iktidarı altında ömür sürmüş cumhuriyet yurttaşları olarak bundan böyle de hedefimiz, Atatürk’ün 1923’ten itibaren isabetle gösterdiği hedef, muasır uygarlıktır.
Belirttiğim üzere…
21.yy dünya düzleminde aklın, mantığın, bilimin; kulağının üzerine yatmak misalinde olabileceği gibi, arka planda tutularak, duyguların ve manevi hislerin hayaliyle Türkiye Cumhuriyeti için gelecek tasavvurları yapmak, bir dönem ağızlarımıza pelesenk ettiğimiz YENİ OSMANLILIK/OSMANCILIK, belirttiğim üzere 2023 dünya düzleminde Türk Milleti/Ulusu olarak bizi, çağdaşlarımızla olan mücadele ve rekabet maratonunda, menfi mi yoksa müspet mi etkiler?
Bu açıdan, bunun olabilirliğini veya mantıkî temelinin olup olmamasını, sizlerin uzgörüşüne bırakıyorum.
Gelmek istediğim nokta…
İlerleyen dönemlerde…
Cumhuriyet Türkiye’sinde her birimizin Türk Vatandaşlığı kimliği altında eşit, imtiyazsız, anayasal yükümlülükler ve haklar minvalinde kardeşçe, onurlu müreffeh bir hayat sürdürmemiz için…
Her şeyden önce…
Emperyalizmin içimize zerk ettiği “Sağcılık/Solculuk”; “Modern/Muhafazakâr” kliklerinin güdülediği…
ÖTEKİ…
YABANCI…
Yaftalamalarının yol açtığı marazi hâlden ivedilikle kurtulmamız elzemdir.
Bu cümleden başlamak üzere cumhuriyet Türkiye’sinde başı dik ve onurlu, müreffeh bir yaşamı inşa etmek için ve gelecekte daha iyi bir iktisadî koşulları var etmek için, evet fikirsel boyutta ve düşünce üretimi babında bir birlerimizle mücadele ve rekabet içinde olacağız ama bu her hâlde yıllardır üzerimizden sıyırıp atamadığımız “bizim mahalle”, “sizin mahalle”; “dindar-kindar”, “Beyaz Türk-Esmer Türk” kutuplaşmalarında olduğu gibi olmamalıdır.
Zaten bunun acısından dolayı da “bir arpa boy alamama” veya “bir ileri iki geri” tabirinde olduğu gibi…
Hapsolunan fasit bir dairenin dışına da çıkamıyoruz.
Merhum, duayen gazeteci Çetin Altan’ın sıklıkla salık verdiği üzere:
ENSEYİ KARARTMAYALIM, GÜZEL GÜNLER GÖRECEĞİZ.
SON YAZILAR