Değişim mi, Dönüşüm mü?
14 ve 28 Mayıs seçimlerinin ardından en çok konuşulan sözcük oldu değişim sözcüğü. Hatta dönüşümü de kullanmaya başladı toplum. Aslında toplum değil de kendince siyasete yön vermeye çalışan siyaset mühendisleri, siyaset danışmanları, siyaseti dizayn etmeye çalışan çevreler ve basın olarak görmekteyiz.
Gayet doğaldır ki, her seçimden sonra kazan ya da kaybeden siyasi örgütler kendi içsel ortamlarında durum değerlendirmesi yapar ve bunu da kamuoyuyla paylaşırlar. Çünkü, bu durum sadece o siyasi örgütü ilgilendirmez. O siyasi örgütün destekçilerini hatta muhaliflerini de ilgilendirir. Çünkü, belki yarın bu duruma göre kararını yeniden gözden geçirecek seçmen kitlesi sonuçları beklemektedir.
Şimdi gelelim son günlerin en çok konuşulan ve değişim de değişim diyen CHP’de ki duruma. CHP normal olarak sorumlu olduğu seçmen ve taraftar kitlesine neden kaybettiğini ve bundan sonra ki sürece nasıl hazırlanacağını anlatmak durumundadır. Bu gayet doğal bir süreçtir. Ancak, ne yazık ki bunu partiye bırakmadan başkaları tartışmaya başladı. Yani bu çevreler kendilerini bir nevi CHP’yi dizayn etmeye yetkili gördüler. Oysa ki CHP yüz yıllık cumhuriyetle eş değer bir parti. Öyle sallanmakla, savrulmakla yıkılamayacak bir parti. Kendi iç mekanizmalarını harekete geçirerek kendisini değiştirme kudretine sahiptir. Değişim derken; elbette ki değişim her an her dakika ve her ortamda olması gereken bir olgudur. Çünkü, şartlar senin değişip gelişmene uygun durumdaysa sen de o durumdan yararlanmak zorundasın. Aksi takdirde geride kalırsın ki bu da senin gelişimine engel olur. Bilişim çağında değişmemek ve gelişmemek mümkün mü? Zaten baktığımızda seçimler sonrası iktidar, muhalefet tüm partilerde değişimler gözlemliyoruz. İşin bir de dönüşüm tarafı var. Dönüşüm demek; kısaca başka bir şey olmak demektir. CHP başka bir şey olmamalı, özünde kalmalı, özü olmalıdır.
Değişimden korkmamak lazım. Değişim demek yenilenmek ve gelişmek demektir. Yani bir nevi kendini güncellemek demektir. Bu da tüm toplum ve kurumlar için kaçınılmazdır. Şimdi biraz da CHP özelinde değişim isteklerine ve taleplerine bir göz atalım. CHP, yukarıda da dediğim gibi cumhuriyetle yaşıt ve ülkenin temel taşı olan Mustafa Kemal Atatürk’ün mimarlığında oluşturulan bir siyasi örgüttür. Şimdi ise, başında Kemal Kılıçdaroğlu vardır. Kemal Kılıçdaroğlu, her ne kadar eksikleri olsa da bana göre 14 ve 28 Mayıs seçim süreçlerinde ağırlıklı olarak doğru bir strateji izlemiştir. Ülkenin tüm kaynakları elinde olan bir iktidara karşı olağanüstü bir başarı elde etmiştir. Toplumun talep ettiği sağ ve solu bir araya getirebilme gibi bir durum yaratmıştır ki bu durum belki de ilk olarak cumhuriyet kurulduğunda yaşanmış bir durumdur diyebiliriz. Kendi oy potansiyeli % 25-30 bandında olan bir adayın % 48-49 gibi bir potansiyele ulaşmış olması azımsanacak ya da önemsenmeyecek bir durum değildir. Ancak, her ne kadar seçimlerin bazı şaibeli tarafları var gibi açıklamalar olmuş olsa da sonuçta seçimlere ve sandıklara tam olarak sahip çıkılmadığı gerçeği muhalefetin acziyetini ortaya koymaktadır.
Eksik olan yanını da belirtmekte yarar vardır. Kemal Kılıçdaroğlu, Sosyal Demokrat bir lider ve parti olarak seçim ve ortaklık bileşenlerini öncelikle daha demokrat ve ileri güçlerden oluşan ülkenin tüm sol bileşenleriyle başlatmış olsaydı ve sonrasında diğer sağ bileşenlere yönelmiş olsaydı belki durum daha farklı bir şekle dönüşmüş olabilirdi. Neyse, artık bunları konuşmanın çok da anlamlı olduğunu düşünmüyorum. Bunları konuşmanın tek önemi bundan sonraki seçimlere ve partinin geleceğine dönük stratejiler oluşturması bakımından önemlidir.
Zaten yakın bir süreçte CHP, AKP, MHP, SAADET ve başka birçok partide değişimler olacağı kaçınılmazdır. Çünkü, bu partilerde lider yaş ortalaması 70’ler civarındadır. Hatta ve hatta AKP bu değişimi başlatmış ve sürdürmektedir. E, o zaman CHP’nin tartışılması da gayet normaldir. Ancak, değişim talepleri, akılcı, mantık çerçevesinde, duygusallığa yer vermeyen, azami üç dönem kuralı gerektiren bir demokratik ortamla mümkün olacaktır. CHP neden çok tartışılabiliyor? Çünkü demokrasiyi tam olmasa da yüzde doksanlarda özümsemiş bir parti olduğu için tartışılabiliyor. CHP’de ülkenin en ücra köşesindeki bir partilinin bile genel başkanı eleştirebildiği bir özgürlüğü mevcuttur. Bunu diğer partilerde görebilmek pek mümkün değildir.
Dolayısıyla partide bir değişim kaçınılmaz olup, bunun kimlerle ve hangi yöntemlerle olacağının da partinin anayasasına göre gerçekleşmesi gerekmektedir diye düşünüyorum. Ancak, bir önermeyle bitirmek istiyorum ki, bu partiyi yönetmeye talip olan kadroların gerçekten Atatürk’ün ve CHP’nin ilkelerini özümsemiş olması, menfaate dayalı bir proje olmaması, cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkan bir anlayış olması, kurucu değerleri ve iradeyi rehber olarak almış olması ve ülkenin bölünmez bütünlüğüne sahip çıkacak zihniyetten oluşması milli ve manevi değerleri önceleyen bir anlayışta olması bir vatandaş olarak talebimdir.
Yaşar GELER
SON YAZILAR