Cumhurbaşkanlığı seçimi geride kaldı ama hâlâ bazı kesimlerde seçimin psikolojik tahribatı devam ediyor…
Evet… Seçim bitti. Değerli okuyucular yapılabilecek bir şey yok. Demokrasi dediğimiz kültür böyle bir şeydir. Hazmedeceksiniz. Bundan sonra ne yapılması gerekiyorsa buna odaklanmak gerekiyor.
Başını AK Parti’nin çektiği, daha doğrusu olmazsa olmaz aktör olan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın ruh verdiği CUMHUR İTTİFAKI, beş yıl boyunca Türkiye’de hem ekonomik hem de siyasi kararlara yön verecek.
Bundan sonrası kabullenmek ve önümüze bakmaktır. Gerçekten de zaman denen mefhum, öyle hızlı bir biçimde ilerliyor ve hükmünü kesiyor ki sizin çok fazla durmaya ve es vermeye vaktiniz kalmıyor.
Birkaç nokta var değinmemiz gereken ve açıklığa kavuşması gereken… Her şeyden önce üzerinde durulması gereken bir numaralı husus, NORMALLEŞME. Gerçekten de her alanda normalleşmeye ihtiyacımız var.
Erdoğan hükümetlerinin 21 sene boyunca sürekli diri tuttukları olgular neydi?
NORMALLEŞME…
İSTİKRAR…
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK…
ÖNGÖRÜLEBİRLİK…
SAYDAMLIK…
Gerçekten de bundan sonraki dönemlerde belki bazılarımızın burun kıvırdığı demokrasi ve türevleri kavramını/kavramları memleketimizde daha titizlikle ele almak gerekecek ve bunlar üzerinden hem yurtiçine hem de yurtdışına mesajlar vermek lâzım gelecektir.
İlk etapta normalleşmeye başlayarak, üzerimizdeki atalet hâlinden sıyrılmak durumundayız.
***
Bugünlerde ne denli küreselleşmenin ya da entel söylemle ifade edersek “globalleşmenin” pabucunun dama atıldığını ileri sürenler oluyorsa da, bu cenaha fazlaca prim vermemek gerekiyor.
Evet…
Türkiye Cumhuriyeti Devleti…
ULUS DEVLETTİR. Bu kadarı anayasada yazan amir hüküm olup yaşamın gerçeklerine geldiğimizde, ulus devlet olarak, uluslararası topluluk içinde varlığımızı sürdürmek mecburiyetimiz var.
Burada teferruatlıca analize veya tanımlamalara gerek yok. Eğer medeni dünya ailesinin içine entegre olarak yaşıyorsanız, demem o ki bilmem ne ormanlarında veya balta girmemiş bir ormanda ilkçağ toplum özellikleriyle yaşamıyorsanız, dünyada yaşanan cereyanlardan etkilenmemeniz çok zor.
Bu bağlamda…
Normalleşmenin önemine binaen derhal artık Türkiye’nin kronikleşen problemlerine odaklanmak durumundayız. En önemli hadise şuan makroekonomik politikalar ve varolan makroekonomik sorunların nasıl bir yöntemle çözümlenmeye çalışılacağı?
Ben ekonomist değilim.
Ama şu hususa inanmak zorundayız. Türkiye’deki makroekonomik sorunlar biranda oluşmadı. Senelerce izlenen irrasyonel iktisadî politikalar ve kararlar sonucunda şuan deneyimlediğimiz ekonomik düzlüğe ulaştık.
HAZİNE VE MALİYE BAKANIMIZ Sayın Mehmet Şimşek’in elinde “sihirli bir değnek” yok. Bu bağlamda, hem kamuoyumuzun hem de sıradan yurttaşlarımızın kısa vadede pozitif ekonomik bir tabloyu bekleme ve ummaları, kanımca hayalperestlik olacaktır.
Önümüzdeki dönemlerde Sayın Şimşek’in bakanlık koltuğunu devralırken belirttiği gibi en önemli kaldıraç…
RASYONEL ZEMİN, yani akılcılık olacaktır. İşte dünyadan kopuk yaşamadığımızın en büyük kanıtı, medeni dünyanın herhangi bir yerinde birileri hapşırsa ekonomimizin reel olmayan, yani parasal yönü nem kapıyor. Sakın bana, Türkiye Ekonomisi üzerinde dış ülke/piyasa/finans merkezleri odaklı operasyon yapılmıyor demeyin!
Sanırım…
Ben değil, aklını peynir ekmekle yemeyen herkes kahkahalarla güler.
NOT: MERKEZ BANKASI tarihinde ilk kez bir kadın, Merkez Bankası’nın başkanlığına atandı. Sayın HAFİZE GAYE ERKAN’A bu zorlu dönemde alacağı kararlarda memleketimizin âli çıkarlarını gözeteceğini umarak, üstün muvaffakiyetler dilerim.
SON YAZILAR