Yaklaşık iki üç yıldır dünyayla birlikte bir ekonomik kriz yaşıyoruz. Ancak, gördüğümüz kadarıyla dünya ülkeleri bu ekonomik krizden çok etkilenmişe benzemiyorlar. Neden, diye sorarsanız şöyle açıklanabilir. Amerika’da yüzde onlar civarında bir enflasyon ya da fiyat artışında kıyametler kopuyor. Halk tepki gösteriyor. Devlet önlemler almaya başlıyor. İşsizlik vs. zaten hiç yokmuş gibi duruyor. Çünkü, işletmeler vs. kapanmıyor. Hayat bir şekilde normal seyrinde devam ediyor. İşsiz kalanlara da insanca yaşayacak kadar destekleme veriliyor.
Avrupa’ya baktığımız zaman, Amerika’nın biraz ilerisinde bir tabloyla karşılaşıyorsunuz. Orada da iş kayıpları çok fazla değil. Enflasyon ve fiyat artışları yüzde yirmilerde gibi. Halk tepkisini koyuyor. Devlet, hızlıca önlemlerini almaya başlıyor. İşsizlik vs. yüksek olmuyor. İşsiz kalanları devlet finanse ediyor. Yani halk aşırı bir sıkıntı yaşamıyor.
Asya’da, Avrupa’da, Afrika’da savaşların olduğu ülkelerde bile bizdeki kadar yaşam zorluğu, fiyat artışı ve enflasyon yaşanmıyor. Petrol, o ülkelerde bile bizden kat kat aşağıda fiyatlarla satılıyor. Zaten petrol fiyatları aşağıda olunca yaşam da kolaylaşıyor.
Ülkemize baktığımızda enflasyon devletin açıkladığı yüzde yetmiş üç, bağımsız kuruluşların açıkladığı yüzde yüz elliler. İşsizlik had safhada. Gençler sokaklarda. Emekliler perişan. Esnaf kan ağlıyor. Üretici bin pişman. Tüketici yoksullukla boğuşuyor. Kiralar üçe dörde katlandı. Ev ve araba almak orta gelirli için bile artık hayal olmuş. Üniversite mezunu gençler işsizlik bir yana devlete olan borçlarından dolayı haciz ve baskı altında (neyse ki faizlerinden vs. vaz geçildi). Ama hâlâ borçlu hâlâ borçlu.
Bir milyon olmuş bir lira. Sanki bakkaldan sakız alıyorsun. Neyin fiyatını sorsan biraz da alaycı ifadeyle bir milyon-cuk tabiriyle karşılaşıyorsun. Sanki bu ülkede herkes milyoner. Çocukluğumuzda milyoner ifadesini üç beş kişinin varlığıyla tanırdık. Sabancılar, Koçlar vb. Şimdi, sanki herkes milyoner. Vatandaş, iki kişi emekli olmuş, aldığı ikramiyesi toplamda üç yüz dört yüz bin lira varsa biraz da birikimini ekliyor beş altı yüz bin lira orta sınıf bir araba bile alamıyor, kaldı ki ev alsın.
Yaklaşık on beş gündür Balıkesir’in Edremit ilçesindeyim. Sürekli sahada oldum. Biraz araştırma yapayım istedim. Sonuçta tatil beldesi bir yer. Özellikle de orta ve dar gelirli vatandaşların tatil yaptıkları bir bölge. Birçoğu ev ortamına gelmiş, birçoğu ucuz pansiyonlarda kalıyor. Bir kısmı da oteli vs. tercih ediyor. Zaten sağ olsun belediye plajları halka açmış insanlar şemsiyesiz hatta şezlongsuz kumda idare ediyor. Tabi adına tatil denilecekse tatil. Önemli olan çoluk çocuğunun zevklerini tatmin etmek. İnanın birçoğu tabiri caizse -kuru kalabalık-.
Onlarca emlakçıyla konuştum, yüzlerce satılık ev mekanına ve arsaya götürdüler. Milyonun altında fiyat görmek neredeyse imkânsız. “Bir milyonum var” dediğiniz de insanlar gülüp geçiyor. Abi, “bir artı birler, elli m2 yer bir milyona bile zor” diyorlar. İki üç milyoncuğun yoksa normal bir daire bile alman mümkün değil. Geçen yıl üç yüz bin lira istenen üç yüz m2 bir arsaya bile şimdi yedi yüz elli bin lira isteniyor. Yani özetle milyonlar olmuş bir lira. O da kimsenin elinde yok. Yani insanlar bir liraya muhtaç kalmış durumda. Ev kiraları bile İstanbul’la yarışıyor. İstanbul’da normal bir semtte iki artı bir dairenin kirası yedi- sekiz bin lira olmuş, burada da neredeyse İstanbul’la yarışılıyor.
Plajlarda bir mısırın fiyatı yirmi lira, bir simit on lira, pamuk şekeri on lira, dondurmanın topu on lira bir başka yerde on beşi de gördük. Yani yazacak onlarca şey var ki, yazmaya bile yer yetmez. Şimdi bu kadar olumsuzluğun yaşandığı başka bir ülke var mıdır, bilmiyorum. Dünyada indirimler gerçekleşir, bizde zamlar gelir. İş kontrolden çıkmış gibi duruyor. Devletimizin bu kontrolsüz fiyat artışlarına kesin çözümler üretmesi gerekir. Kanunla mı önleyeceksiniz, kanun çıkarın. Farklı bir yöntem mi izleyeceksiniz onu uygulayın. Vatandaşlarının yaşamlarını kolaylaştırmak, her sosyal devletin asli görevidir.
Vatandaşınızı elinde olmayan “milyoncuklara” esir etmeyin. Piyasayla oynayan vurgunculara, dolandırıcılara, sahtekârlara fırsat vermeyin. Bunu önlemenin yolu çok basit bir şekilde mecliste çıkaracağınız ağırlaştırılmış bir ceza kanunuyla çözmeniz mümkün. Hatta daha da önemlisi ana sınıflarından başlayarak, ilkokullarda, ortaokullarda, liselerde hatta üniversitede bile ahlâk ve ahlâk kuralları derslerinin konması ve kesinlikle uygulanmasından geçer. Eğitemediğiniz toplumlara-bireylere bir şeyler öğretemezsiniz. Söylemler değil, eylemler önemlidir. Eyleme dönüşmeyen bir söylemin kıymeti harbiyesi yoktur.
Bir tatilde böyle -milyoncuklara- kafa yormakla geçti. Yeni bir yaz tatilinde buluşmak dileğiyle, kalın sağlıcakla.
Yaşar GELER
SON YAZILAR