NASIL BİR SOL?

Bu seçim döneminde, muhalefet tarafında, yani sol cephede gerçekten de büyük bir heyecan gözlenmekte.

Baharın gelmesiyle beraber sol ideolojik söylemlerde de bahar teması ön plana çıkmakta.

Türkiye gibi ülkelerde sol değerlerle siyaset yapmak veya sol cepheden iktidara yürümek, epeyce meşakkatli bir yolculuktur. Kabullenmek istemesen de ya da görmezden gelmeye çabalasan da, bu Ortadoğu coğrafyasında dinin yaşamların üzerinde büyük bir etkisi vardır.

Sol partilerin alet çantalarına baktığımızda ne/neler vardır? Senelerdir değişmeyen araçlar… Demokrasi, laiklik, hukuk ve benzeri siyasal enstrümanlarla seçmenden ülkenin yönetimini talep etmektedirler.

Özellikle, muhalefete destek veren gazetelerdeki köşe yazarlarının, yazılarının temalarına baktığımda gördüğüm ana tema…

Ülkeye SOL gerek…

Artık Türkiye’yi SOL bir parti yönetmelidir.

O zaman soru şu:

Nasıl bir SOL?

Gerçekten de eğer bir tıkanmanın yaşandığını iddia ediyorsak, değişimi tetikleyecek bir söylem ve harekete ihtiyaç vardır. En son tahlilde iktidar saflarından söylenegelen anlatılara baktığımızda, taşı gediğine koyacaksak daha çok “hamaset kokan” söylemlerin olduğunu görürüz.

Dikkat ediyorsanız Koronavirüs salgınından beridir hem Türkiye kamuoyunda hem de dünya kamuoylarında seslendirilen husus, ülkelerin karşı karşıya kaldıkları “bilinmez/çıkmaz” durum karşısında içe kapanarak daha tutucu tavırlar sergileyecekleri idi.

Gerçekten de Türkiye birkaç yıldır özellikle savunma sanayii alanındaki atılımlarıyla göz kamaştırıyor.

*  *  *

Belki de cumhuriyet tarihi bağlamında hayata geçirilmediği kadar savunma sanayii alanında atılımlarımız var. Bu durum gerçekçi bakıldığında desteklenmelidir. Türkiye’nin bulunduğu jeo-politik ve jeo-stratejik konumunu göz önüne aldığımızda, ülkemizin milli güçlerinin her daim dinamik ve caydırıcı potansiyele haiz olması gerekmektedir.

Öte yandan…

Şunu da kabul edelim… Türkiye’de işler “tıkırında felan” da gitmemektedir. Enflasyonu gizlemeniz veya perdelemeniz, içinde bulunduğumuz dönem açısından gülünç kaçmaktadır. Bugün ülkedeki makroekonomik veri sepetine bakarak, ülkemizin orta vadede nasıl bir tablo sergileyebileceğini zaten konunun uzmanları izah etmekte.

Zaten senelerce cevaplanamayan husus şuydu: Türkiye ekonomik olarak büyürken, bu genleşmeden vatandaşların refah payı açısından faydalanamaması idi. Hiç kendimizi kandırmayalım… Son dönemlerde hem emeklilere hem de asgari ücretle geçinmek zorunda bırakılan “geniş kitlelere” yapılan zamlar, daha çok palyatif önlemler. Türkiye’de sıkıntı daha çok parasal işlemlerde yaşanmakta. Geniş kesimlere yapılan “nominal ödemeler”, piyasada/pazarda, reel fiyatlarla karşılaşınca pek fazla bir “değer” ifade etmiyor. Türkiye’de en büyük banknotun (200 TL) bile alımgücünün “hiçbir şey” ifade etmemesi…

*  *  *

Hayatını alın teriyle idame ettirmek zorunda olan kitlelerde arayışa neden oluyor. Bugün ağır sanayide olsun, daha küçük ölçekli işletmelerde ve dahası yaşamını ücret/maaş geliriyle devam ettirmek mecburiyetinde olan emekçi kesimlerde yaşamlarını düzene koymak ve dahası geleceklerinden emin olmanın tek geçer yolu siyasal araçları etkin kullanmalarına bağlıdır. Zaten sol partilerin özelliklerine baktığımızda, esas uzmanlık alanlarının hitap ettikleri işçi sınıfının haklarını ve yaşam standartlarını bir üst düzeye çıkarmak olduğunu görürüz.

Gerçekten de Avrupa’daki sokak gösterilerine baktığımızda, bir kaynayışın olduğunu ve halkların da bir arayış içinde olduklarını iddia edebiliriz. Şu iddiaya artık katılmak mümkün değildir. Macaristan’da Orban iktidarının son seçimden zaferle çıkmasından hareketle sağcı politikaların hız kazanarak toplumları koyu bir karanlığa sürükleyeceğidir.

Bugün, üzerinde durmamız gereken unsur… Sağ partiler değildir. Sağ ideolojilerin vatandaşlarını koyu bir karanlığa sürükleyip sürüklemeyeceği değildir. Sorun şudur… Neden, bunca olumsuz gelişme ve hadiselere rağmen toplumlar, seçmen-vatandaşlar, teorik olarak kendilerini refaha ve gönence ulaştırabilecek siyasal parti ve liderlerine meyletmek varken, yurttaşlarının etnisitelerini ve dinî aidiyetliklerini kullanan kasabavari politikacıların peşine takılmaktadırlar?

*  *  *

İşte bu yüzden soruyorum:

NASIL BİR SOL?

Dediğim gibi “teorik ve kavramsal çerçeveden” bakıldığında, toplumların tecrübe ettiği hem mikroekonomik hem de makroekonomik sorunlar veçhesinde sorunun kaynağına inerek, sorunu çözebilecek alet çantası sol partilerde ziyadesiyle bulunmaktadır.

Türkiye’de sorun, sol bir partinin tek başına iktidara gelememesidir. Tek başına iktidara gelebilecek fırsata sahip olamamasıdır. Cumhuriyet Halk Partisini dışarıda bırakırsak, bugün kendilerini siyaset kurumu içinde “solcu” diye takdim eden partilerin en büyük açmazı ya da talihsizlikleri, “kitle partisi” olamamalarıdır.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin ülkemizdeki yeri ayrıdır. Bir kere CHP, kitle partisidir. Öte yandan, ulu önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN bizzat kendisinin kurmuş olduğu bir parti olması ve cumhuriyetin ülke sathında kök salmasında en birinci faktör olması, CHP’yi toplum nazarında her daim bir seçenek partisi yapmaktadır.

Türkiye’de dönem dönem siyaset kurumunu, seçmen inisiyatiflerini, seçmenlerin oy verme davranışlarını sorgulayan ve sonunda da mantıklı bir çıkarıma ulaşamayan ezelden beri muhalif olanların başvurduğu en meşhur retorik, “her toplum layık olduğu şekilde idare olunur” ve “coğrafya kaderdir” cümleleri üzerinedir.

Son senelerde ise en meşhuru “coğrafya kaderdir.” cümlesidir.

Bilinen yazılı tarihten beri İslamiyet’le ve Müslümanlık kimliğiyle harman olmuş Anadolu topraklarında, Cumhuriyet Türkiye’sinde tasavvur edilen nasıl bir SOL?

Coğrafya kaderdir önermesinden yola çıkarsak, Türkiye Sol İdeolojisinin coğrafyayla olan kaderi nedir?

- NASIL BİR SOL?  

BELEDİYELER

EKONOMİ