Türkiye’de bugün en büyük sorun birbirimizden gittikçe uzaklaşmamız.
Bu siyaset kurumu içinde de böyle…
Toplum içinde de böyle…
Yabancılaşma kavramını artık iyiden iyiye yaşamlarımız içinde deneyimler olduk.
Birbirimizin hayallerine de yabancılaştık.
Ankara’da sürdürülen politikalar yüzünden, sade yurttaşlar bile, kendileri gibi yurdum insanına uzaklaşır oldu.
Neden?
Çünkü… Tahammül eşiğimiz çok düştü.
Dinlemiyoruz. Ama böyle olunca da insanların tansiyonları yükselmekte ve yine birbirine sarmakta.
Dikkat ederseniz…
Bir fasit dairenin içinde yumak olduk kaldık.
Bazen düşünüyorum da…
Biz toplum olarak neden yaşanmışlıklardan alınması gereken “dersleri” alamıyoruz?
Değerli okuyucular…
Ben yazılarımda bazı kavramlar üzerinde çok fazla duruyorum:
Kutuplaşma…
Saflaşma…
Yabancılaşma…
Bunlar gerçekten de gözardı edilmemesi gereken, bir toplumu kolaylıkla birbirinden uzaklaştıracak nifak tohumları.
Tamam, hiçbir kimse aynı şeyi düşünmek ve ikrar etmek zorunda değil. Ezcümle tekbir örnek olmak zorunda değiliz.
---------------------
Bakış açılarımızın ve düşüncelerimizin ikrarı noktasında gerçekten de zıvanadan çıkma hâlindeyiz.
Nedense eskiden sahip olduğumuz hasletlerimizi kaybeder olduk. Konuşmuyoruz. İstişare kapılarını kapatmış durumdayız.
Siz bakmayın, partilerin parlamento çatısı altında dostlar alışverişte görünsün tarzı birbirlerine ziyaretlerine…
Kanımca, hepsi şeklen.
Şimdi düşünmek lâzım… Müzakere etmeden, tartışmadan ve konuşmadan, nasıl sorunları çözümleyeceğiz?
Bu cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin belki en büyük handikabı meclisin “işlevsiz” bırakılması.
Yer yer rast geliyorum okuma yaparken… Ülkelerde yapılacak seçimlere yönelik irdelemeler yapılıyor. Özellikle burada dikkat çekilen husus…
Sağcı faşist hareketlerin geniş kitleler bağlamında gittikçe popülerlik kazanmaları. Bu yönde ivme artınca ne olacak? Seçimler ertesinde demokratik rejimler belki de hızlıca otokratik, totaliter yönetimlere dönüştürülecek.
Şimdi burada tıkanma belliyken… Yani yıllar önce tecrübe edilen bu “insanlık düşmanı” ideolojik akımların, insanlığı felakete ve uçuruma sürüklediği belliyken…
Neden “olması gerekene” insanlar meyil etmez, anlaşılır gibi değil. Düşünsenize; düşünmeyeceksin, sorgulamayacaksın, yanlış ve hatalı noktalar karşısında antitezini dillendiremeyeceksin…
Böyle bir sistemde ne yeşerir?
Ancak ve ancak; itaat ve biat eden robot insanlar, yani “makbul yurttaşlar” oluşturulmuş olunur.
Bugün, Türkiye’de çok fazla siyasal parti var ama hiç bu partilerin “memleket meseleleri” diyebileceğimiz hususlarda, bir araya gelerek bir “sinerji” ürettiklerini gördünüz mü?
Millet İttifakı ile Cumhur İttifakını ayrı tutalım.
Konuşmadan, tartışmadan bir masa etrafında beyin jimnastiği yapılmadan, “ortak bir akıl” tesis etmeden, kendimiz çalar kendimiz dinleriz.
Yalnız etrafta yankılan sesler ancak ve ancak uğultudan ibaret kalır.
SON YAZILAR