Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra sular sanki biraz duruldu gibi…
Demek istediğim, siyasetin insanı boğan havasından biraz sıyrılır gibi olduk…
Olması gereken ne? Ekonomi…
Ekonomide yaşanan pozitif veya negatif gelişmeler ve değişmeler yurdum insanının bir numaralı gündemi olmalı.
Olmasına olmalı ama siyaset kurumunun olmazsa olmazı muhalefet cenahının içine hapsolduğu fasit daire, Türkiye’nin de gündemine sirayet ediyor.
Şu bir gerçek: Türkiye ekonomisi mükemmel değil. Gerçekten de artık siyasî bağnazlıkları bırakarak tespit yapmak durumundayız. Türkiye’de yaşanan ekonomik sorunun varlığını tespit etmek yeterli değil. Bugün, ekonominin “reel olmayan tarafında” yaşanan spekülatif oynaklıklar üzerinden “TÜRKİYE EKONOMİSİ” tahlili yapmak, gerçek mânâda kolaycılıktır.
Daha önce de ifade ettim, ekonominin makro tarafında bir sıkıntı var, bunun bir parametresi dışsalsa bir parametresi de içseldir. Evet, bugün, dünya para piyasalarında söz sahibi para musluklarının prensleri/baronları Türkiye’de “siyaset dizaynı” bağlamında operasyonlara başvuruyorlarsa da…
Öte yandan makroekonominin yıllardan beri kronikleşen sorunları var ve bunları görmezden gelemeyiz.
Artık şunu aklımızda tutalım ve bunun üzerinden yorum yaparak, karanlık tünelden çıkış yolunu bulalım.
Medyada yer edinmiş tüm popüler iktisatçıların hemfikir oldukları husus şu:
TÜRKİYE EKONOMİSİNDEKİ SORUNLAR “YAPISAL”.
Demek istediğim bu kanaat bir yerde duracak ve artık “kesinleşmiş” bu saptama üzerine daha fazla tartışmaya gerek yoktur.
***
Evet…
Planlar yapılırken veya programlar yazılırken…
Zaman kısıtlaması konur.
Türkiye’de yaşanan bir ekonomik durgunluk var. Üretmeyen ekonomi tüketerek ne kadar daha bu yükü taşıyabilir? Üretmekten kastımız, ekonominin çarklarının “fiili” olarak döndürülmesidir. Üreteceğiz ve satacağız.
Üretmek demek, somut olarak ortaya bir şey konmasıdır. İmalat sanayinin artık her şeyden önce öncüllenmesi lâzımdır. Aslında, senelerdir iktisatçılar papağan gibi aynı şeyleri söylüyorlar, inşaat sektörü evet bir nebze de olsa “çarpan etkisi” olan ya da “kaldıraç” işleviyle türev sektörlerde hareketliliğe vesile olabilecek bir ekonomik etkinlik olarak değerlendirilebilinir.
Ya sonra? Sadece inşaat sektörüyle abat olmuş (ekonomik olarak müreffehi tabandan tavana kadar yaymış) bir toplum var mıdır? Bugün, ne olursa olsun, yani yüksek ve ileri teknoloji başını almış arşa yükselmişse de…
İnsanların, halkların tarımdan ve hayvancılıktan bağımsız olarak ekonomide rahatlama yaşamaları mümkün müdür?
Tarımda ve hayvancılık sektöründe yaşanan handikapların veya bu sektörlerde yaşanan gerilemelerin de mutlaka “içeride uygulanan ekonomik politikalardan” bağımsız bir duruma gelebileceğini iddia etmek, makulden uzaklaşmak olacaktır.
Türkiye’de senelerdir halledilemeyen en büyük sorun işsizliktir. Tabii bu sorun da tam istihdam gibi ham bir hayalle kotarılamaz. Ama öte yandan “kamu yararına çalışma” gibi palyatif tedbirlerle hiç sönümlenemez.
Bundan böyle rotamız normalleşme ve istikrar ile sürdürülebilirliktir. Bunların altyapısını da akılcılık tesis edecektir.
Önceliğimiz kısa ve orta vadede neler yapılabileceğidir.
Doğrudan yatırımların arttırılması ve üretim yaparak, dünyanın geri kalanlarına satmaktır.
Yoksa, dolaylı yoldan gelecek Hans veya George parasının yolunu dört gözle beklersek…
Kaçınılmaz son olarak yine “yoksul ve sade vatandaş” üzülmeye devam eder.
SON YAZILAR