TÜRKÇE FAKİRİ TÜRK İNSANI

TÖMER(Türkçe Öğretim Merkezi), ülkelerin ders kitaplarında kullandıkları kelime sayılarını karşılaştıran bir araştırma yapmış. Elde edilen bulgular, gerçekten de Türk gencinin/yetişme çağındaki evladlarımızın özdilini kullanabilme becerisi açısından çok manidar.

Bu bağlamda, TÖMER’İN yaptığı araştırma sonucunda ortaya çıkan ülkesel bazlı sonuçlar şöyle:

ABD’de ders kitaplarında kullanılan/mevcut sözcük sayısı 71.681 iken;

Almanya’da ders kitaplarında kullanılan/mevcut sözcük sayısı 70.400 iken;

Japonya’da ders kitaplarında kullanılan/mevcut sözcük sayısı 44.224 iken;

İtalya’da ders kitaplarında kullanılan/mevcut sözcük sayısı 31.762 iken;

Fransa’da ders kitaplarında kullanılan/mevcut sözcük sayısı 30.193’miş.

* * *

Suudi Arabistan’ın ders kitaplarındaki kelime sayısı 13.579. Esas oğlana yani ülkemize geldiğimizde, Türkiye’de ders kitaplarında “sadece” 7.260 sözcük/kelime kullanılıyormuş.

Gerçekten de anadilimiz bağlamında içinde bulunduğumuz durumu, kelime olarak ancak “fecaat” karşılayabilir.

Ara sıra bu hususlarda elimden geldiğince bir şeyler çiziktirmeye çabalıyorum. Sonuç olarak “dilbilimci” değilim. Yine, Türkçe öğretmeni de değilim.

Buradan şuraya varmak mümkün: Kültürel olarak çoraklaşmanın yaşandığı ifade edilebilir.

Artık ezber bir söylem olacak ama yapabilecek bir şey yok: Yeni dönemin ülkeleri işgal yöntemi, bu minvalde kültürel yozlaşmayla kotarılmakta.

Emperyalizmin, “ulus devletleri” hedef alması, yine böyle güçlü bağları olan milletleri çok fazla çaba sarf etmeden “sisteme entegre” etmelerinin en başat yolu, konvansiyonel olmayan psikolojik savaş yöntemleriyle olmakta.

Bu paralellikte ilerlersek, bir milleti ve devleti vareden en önemli faktörün, o toplumun “milli değerleri” olduğunu şıpından söyleyiveririz.

Yazı, belki biraz dallanıp budaklanacak, affınıza sığınacağım.

* * *

Geçenlerdeki bir yazısında (17 Ocak 2023) sabah gazetesi yazarı Sayın Haşmet BABAOĞLU, gençlerin meslek ve üniversite ilişkisine değinen bir yazı kaleme almış ve bu bağlamda gençlerin meslek tercihi açısından arada derede kalmışlıklarına yorumda bulunmuştu.

21.yüzyıl dünyasında artık her şey “dijital tabanlı” işlemekte. İş dünyasının çalışanlardan beklentileri de değişmekte. Bu bağlamda, Z Kuşağı diye adlandırılan teknolojiyle göbekten bağımlı genç kitlenin de çalışma yaşamından beklentileri farklılaşmakta.

Yabancı dil bilmek ve özellikle İngilizceyi deyim yerindeyse “akıcı/su gibi” konuşmak-yazmak-dinlemek(anlamak)-okumak, olmaz ise olmazların en başında gelmekte. Demek istediğim, yabancı dil bilgisi bakımından İngilizce artık “cepte” olmak zorunda. Bu bağlamda, iş dünyasında hayalleriyle eş düzlemde bir pozisyon ve kariyer hedefleyenler açısından ikinci ve üçüncü yabancı dillerin bir kaldıraç bağlamında heybeye ilave edilmesinin önemini, hiç söylemiyorum bile.

Evet, belki yazı az-biraz hercümerç olmuş olabilir. Sanırım, şunu herkes kabul edecektir:

Bir kişi anadilini çok iyi bilmeden, anadilinde kendini “çok iyi bir biçimde” ifade edemeden, ve dahası anadilinin inceliklerine yetkin olmadan, Türkçe gibi zengin bir dilde asgari sözcük sayısında iletişim ve diyalog kuramadan…

Dünyayla nasıl etkileşim hâlinde olacak?

Bu raddede zengin bir dilde bile yeterli kelime haznesine sahip olamayan bir kişinin (gencin diyelim), farklı bir kültürden dile nasıl hâkim olacağını varın siz düşünün!

* * *

ANADİLİNE hâkimiyet gerçekten de sadece bu paralellikte gelecek ve iş yaşamına da indirgenemez.

Dilimiz, bizim zenginliğimiz.

Kültürümüzün ve gelenek ile göreneklerimizin nesillerden nesillere aktarımı, ancak zengin bir dil havzasıyla mümkündür. Gençlerimizin cari dönemde sahip oldukları yaşam standartlarından memnun olmadıklarına, yazılan köşe yazılarından ve yapılan alan araştırmalarından vakıf olabiliyoruz.

Sosyal medya mecralarında kullanılan dile baktığımızda, zaten genç neslin dilimizle olan, Türkçemiz ile olan imtihanını da görüveriyoruz. Fotoğraf ve anlık ileti paylaşımının yapıldığı sosyal medya mecralarında, kullanılan Türkçe gerçekten de “içler acısı” bir düzeyde.

Tarzancadan hallice bir İngilizce ve yine bununla karıştırılarak kullanılan kısaltmalarla dolu “Türkçemsi” bir şey…

Çok uzatıyorum sanırım…

Eğer bir genç kendini donanımlı olarak yaşama hazırlayacaksa kendi dilinde yetkin olmak zorundadır. Anadilini iyi konuşmak ve yazmak durumundadır. Üşenmeden ve yılmadan sözcüklerin tam hâlini kullanmalı ve yersiz bir biçimde absürd kısaltmalardan uzak durmalıdır.

İş yaşamında iyi bir kariyer ve beklentilerin karşılanması, sadece “torpille” ve “şansla” elde edilebilecek bir şey değildir.

Gençlerimize, memleketimizde vuku bulan olumsuz şeylerden uzak bir hedef ve dava tayin etmek, bizlerin ellerinde.

Bugün, Türkiye’de “nepotizm” ve “iltimas” bir yerlerde “köşe kapmak” için tek yolmuş gibi aksettirilse de, bunun sürdürülemeyecek bir şey olduğunun da izahı, yine biz yolu yarılamış amca ve abilerde olduğu bir gerçek.

Eğitim, ne dönem olursa olsun, “sınıf atlamanın” ve “arzuladığın bir yaşam standardının” yasal yollardan elde edilmesinin vazgeçilmeyecek anahtarıdır.

TÜRKÇEMİZİN her boyutta (okuma, yazma, konuşma) hakkını verirsek diğer kültürel etkileşim süreçlerinde de zorlanmadan hedeflerimize ulaşırız, diye düşünmekteyim.    

BELEDİYELER

EKONOMİ